PAYLAŞTIKÇA KEYİF ALIYORUZ..

  • RSS
  • Delicious
  • Facebook
  • Twitter

Twitter

RAKI HAKKINDA BİLMEDİKLERİNİZ

Posted by Hakan BEKAR - -

KADEH TOKUŞTURMAK BİR DÜNYA GELENEĞİMİDİR

Neden kadeh tokuşturulur. Bu bir dünya geleneği midir?
Soru: Zafer Karakuş

Sevgili Zafer bey. Söze başlarken sitemizde yayınlanmış olan Gökhan Özkan beyin “Kadeh Tokuşturma Âdâbı” başlıklı yazısına değinmek istiyorum. Gökhan bey bu güzel yazısında bakın neler söylüyor: “… Dün gece yine dostlarla rakı içerken birisi kadeh tokuşma âdâbıyla ilgili bir konu açtı. Bilirsiniz kimisi kadehleri değil elleri tokuşturur, “Can Cana” manasına (aslında fena fikir de değil, şangur şungur bir sürü ses çıkmıyor), kimileri birbirlerinin kadehinin altına vuracağım diye yarışır; kadehini diğer kadehin altına vurmak, karşısındaki insana saygı duyduğunu belirtmektir ya da yaşça küçüklerin büyüğüne saygı olarak yaptıkları harekettir. Sonra bir de kadehleri tokuşturup, “Şerefe” deyip kadehi masaya vurmak vardır. Bu da “Şerefim üzerine yemin ederim ki, bu masada konuşulanlar bu masada kalacaktır” anlamına. Yine aynı şekilde kadehin masaya vurulması, bu akşam bu masada olmayan dostların şerefine anlamına gelmekte(imiş).”

Gökhan beyin bu güzel yazısının altında onlarca ama onlarca yorum yer alıyor. Yazıyı okuduktan sonra söz konusu yorumları da okumanızı isterim. Böylece konu hakkında daha geniş bilgiye sahip olabilirsiniz.

“Kadeh tokuşturmak bir dünya geleneği midir?” sorunuzu gelince. Batı dünyasında genellikle kadehler havaya kaldırılarak kutlamalar yapılır, bizim kültürümüzde olduğu gibi kadeh tokuşturulmaz pek. Nadiren uygulanır bu gelenek. Bizim içki kültürümüzde ise, çok değişik anlamları vardır. Yukarıda “Can Cana” tabirinden söz ediliyor, bu güzel kutlamanın gerçek anlamına girebilmemiz için özellikle Bektaşi ayinlerini çok iyi ve dikkatlice araştırmamız gerekir. Rintleri ve Kalenderleri de… Bu çok kapsamlı bir konudur. Bu nedenle önümüzdeki yazılarımın birinde konuyla ilgili bilebildiğim doğruları sizlerle paylaşacağım.

Benim görüşüme göre, beş duyu organımızla ilgili bir konudur bu. Gözümüzle kadehteki içkinin renginin güzelliğini seyrederiz, burnumuzla onun inanılmaz kokusunu koklarız, dilimiz ve damağımızla onun enfes lezzetini tadarız, elimizle onun o sıcacık varlığına dokunuruz, kulağımızla da dostluklara, mutluluklara kaldırılan kadehlerin sesini duyarız. Bu beş duyu sayesinde dostlarla dostlukları pekiştirir, onlarla kaynaşırız. Kimi zaman coşkuları, kimi zaman başarıları, kimi zaman da zaferleri paylaşırız kadehlerimizi kaldırarak. Kimi zaman sevinç, kimi zaman hasret, kimi zaman da özlem duygularımızla yaparız bunu. Ve pek tabii ki “Barış” uğruna da… Bana göre en anlamlısı da budur. Bu konuda sizinle güzel bir anımı paylaşmak isterim.

1974 yılı Temmuz ayında Moritanya Devlet Başkanı Daddah ülkemizi ziyarete gelmişti. Dönemin Dışişleri Bakanı merhum Turan Güneş, Ekselans Daddah onuruna Şale Köşkü’nün Mavi Salonu’nda bir diplomatik ziyafet veriyordu. Kendilerinin servisiyle de ben ilgileniyordum. Turan Güneş ziyafetin sonunda yapmış olduğu konuşmasında, “Sayın Başkan, Birleşmiş Milletler Konferans’ında yapmış olduğu bir konuşma sırasında, Moritanya’da suyun şampanyadan çok daha değerli olduğunu söylemişlerdi. Bu yüzdendir ki, su kadehimi şerefinize kaldırıyorum” diye başlamış ve iki ülke arasındaki dostluğu bir yudum suyla pekiştirmişti. Şunun altını özellikle çizmek isterim ki, kaldırılan kadehteki içki pek önemli değildir, yeter ki o kadeh barış ve dostluğun şerefine kaldırılsın, kaldırılabilsin.

Bizler kadeh kaldırırken ‘Şerefinize’ diyoruz, bakın diğer ülkeler ne diyorlar:

ABD: Happy Days, Good Health, Here’s How, Bottom’s Up, Here’s to your
Almanya: Prosit
Arjantin: Salud
Avustralya : Cheers
Belçika : A votre sante
Brezilya : Viva
Çin : Kong Chien
Çekoslovakya : Ne Zdar
Danimarka : Skol
Filistin : Lehayim
Finlandiya : Kippis
Fransa : A votre sante
Hawai : Hauoli Maoli Oe
Hollanda : Gezondheid
İngiltere : Cheerio, Cheers
İrlanda : Slainte
İskoçya : Here’s Tae Ye
İspanya : Salud
İsrail : Lehayim
İsveç : Skol, Skal
İsviçre : A votre sante, Prosit
İtalya : A la salute
Japonya : Benzai
Kanada : Happy days
Küba : Salud
Macaristan : Kedves Ejeszejera
Meksika : Salud
Mısır : Fi-Sihatdak
Norveç : Skaal
Panama : Salud
Polonya : Na Zdrowie
Portekiz : A Vossa Saude
Romanya : Noroc
Rusya : Nazdrovye, Za Vacha Zdorovye
Şili : Salud
Yunanistan : İs Yghian

Diğer ülkelerde böyle deniliyormuş, ama ben kadehimi sizin şerefinize kaldırıyorum. Dostluğa ve güzelliğe diyerek… Yarasın!..

BİLGİLERİNDEN DOLAYI http://www.buyukkeyif.com/ A TEŞEKKÜR EDERİZ..



EXPORT İLE YENİ RAKI ARASINDAKİ FARK

Export Yeni Rakı ile klâsik Yeni Rakı arasında karakteristik özellikler bakımından hiçbir fark yoktur. Her ikisi de aynı kazandan çekiliyor ve otomasyon sistemiyle standardize ediliyor. Sadece piyasaya sunumunda farklılıklar vardır. Değişik ülkelere ihraç edilen Yeni Rakı’ların etiketindeki bilgiler o ülkenin dilinde yazılıyor. O dilde söz konusu rakı hakkında bilgiler veriliyor. İsveç’te zor bulunmasının sebebi de ülkemizde alkollü içkiler üzerinde uygulanan “ÖTV”den kaynaklanıyor. Özel Tüketim Vergisi bu… Bu verginin çok yüksek oluşu sebebiyle maliyetler artıyor, bu nedenle ihraç imkânları da daralıyor. Siz de gayet iyi bilirsiniz ki yabancı ülkelerde alkollü içki fiyatları bizimkilerine oranla daha düşüktür. Şayet geleneksel rakımızı “Milli İçki”miz olarak kabul ettirebilirsek, bu ihraç güçlüklerimiz ortadan kalkacak, Milli İçki’miz da Dünya İçki Piyasası’ndaki layık olduğu yere oturacaktır. Bunu için biraz sabırlı olmamız gerekir, ama aynı zamanda da çok çalışmamız gerekir.

“Biz burada rakı âdâbı ve rakı nedir sorusunu yabancı insanlara anlatmakta zorlanıyoruz” diyorsunuz. Yabancı dilde yazılmış bütün İçki Ansiklopedileri’nde sadece Yeni Rakı yer alır, söz konusu rakı hakkında da pek az bilgi verilir. Rakı kültürümüz konusunda, hele hele rakı sofralarımızın gelenek ve görenekleri, jargonu ve ritüelinden hiç söz edilmez . Oysaki şarap, viski, rom, tekila, cin, votka vs. gibi içkiler hakkında yüzlerce ama yüzlerce kitap bulabilirsiniz her ülkede. Bu bapta benim kaleme aldığım on iki kitabım var. Bunları kaleme alırken yaşadığım zorlukların belki de on mislini, hatta yüz mislini basımı sırasında yaşadım. İnanın ki bir başka ülkede aynı zorlukları yaşamazdım hiç. Ama şikâyetçi değilim, bir gün mutlaka anlaşılacak benim çabalarım. Yarım asrı geçen meslek hayatım süresince hep, “İçki kültürü arttıkça, tüketim oranı düşer, ancak tüketici oranı da artar” diye haykırmışımdır. Önemli olan kişi başına düşen tüketim oranı düşürülmesi ise, bunun yegâne yolu budur. Şuna kesinlikle inanmanızı isterim ki, bu dünyanın her ülkesi için geçerlidir. Bunun aksine savunanlarla her platforma tartışmaya hazırım. Bu sadece ülkemiz için değil, her ülke temsilcisiyle her platformda bunu tartışabilirim. Ve ben haklı çıkarım. Bu görüşümün aksi düşünülemez asla, çünkü doğru düşüncedir bu.

Bakın, “Yaz aylarında turistleri rakı ve bira gibi anlamsız birlikteliğe alıştırmışlar” diyorsunuz. Bu tür davranışlar rakı kültürü eksikliğinden, yoksunluğundan kaynaklanır. Bu birliktelikten iğrenç bir içki çıkar ortaya. Bira belki bazı içkilere eşlik edebilir, ama rakıya asla. Ancak, rakı sofralarının finalinde, yani rakının sahneden çekildiği anda buz gibi bir birayla rakıya cila çekilebilir. Buna varım, ama her ortamda değil. Ve ayrıca bu herkesin damağına ve zevkine de uymayabilir. Her şeyin yolu vardır, yordamı vardır.

Sevgili Uzay bey, bana bir dokundunuz bin ah işittiniz. Affedin beni lütfen. Konu kültür değerlerimiz olunca kanıma dokunuyor, kendimi tutamıyorum bir türlü. Ama içki kültürümüz açıdan güzel şeylerde yaşıyoruz son günlerde. Özellikle rakı özelleştirildikten sonra rakı yelpazemiz oldukça zenginleşti. Öylesine zenginleşti ki, monosepaj rakımızın bile var artık. Örneğin, Mest Misket ve Mest Sultaniye gibi… Söz konusu rakıları yudumlarken, üretildiği üzümün karakteristik özelliklerini damağınızda hissediyorsunuz. Bu güzel, çok güzel bir gelişmedir.

Ayrıca, Avrupa Birliği Uyum Yasaları çerçevesinde ülkemizden beş kitap seçilmiş ve bunlar Yunancaya çevrilecekmiş. Aynı uygulamaya komşu ülkemiz Yunanistan da gidilecekmiş. Seçilen beş kitaptan biri de benim “Eski İstanbul Meyhaneleri” çalışmam. Sevincim benim çalışmamın seçildiği için değil, ülkemizde yazılmış bir içki kültürü kitabının seçildiği içindir. Ülkemizde ilk defa böyle bir uygulamaya gidiliyor. Oysa ki ben yıllardır özellikle “Âdâbıyla Rakı ve Çilingir Sofrası” adlı çalışmamı İngilizceye çevrilip basılması için büyük uğraşılar veriyorum. Belki bir gün demiyorum hiç, bir gün mutlaka diyorum hep.

Sevgili Uzay bey, sizin sorularınızı yanıtlamaya çalışırken, hem dertleştik hem de çektiğimiz zorlukları paylaştık. Bana bu imkânı verdiğiniz için size ne kadar teşekkür etsem azdır. Sağ olun, var olun… Aklınıza takılan bir şey olursa lütfen çekinmeyin, sorun bana. Bilebildiğim doğruları sizlerle paylaşmak bana sadece mutluluk verir, haz verir.

Bir gün mutlaka, Boğaz’ın bir köşesinde sizinle kadeh tokuşturmak üzere hoşça kalın. Sevgilerimle….

BİLGİLERİNDEN DOLAYI http://www.buyukkeyif.com/ A TEŞEKKÜR EDERİZ..